eleştirel pedagoji

Journal of Critical Pedagogy
ISSN: 2822-4698
                                                                       

  • https://www.facebook.com/elestirelpedagojidergisi
  • https://www.twitter.com/elestirelpedagoji
Ünal Özmen
ozmenu@gmail.com
Kaybedeni olmayan ihale
27/04/2011

Milli Eğitim Bakanlığı 2011-2012 öğretim yılında okutulacak ders kitaplarının ihalesini bugün yapıyor. AKP, iktidarının ilk yılında beş yıl kullanılacak kitaptan söz etmesine rağmen bu projeyi yaşama geçirmedi. Tek kullanımlık kitapta ısrar etti. Yine, geçtiğimiz yıl 300 milyon TL ödenerek alınan 182 milyon kitap çöpe atılıp aynı kitaplar tekrar alınacak.

2003'ten beri bu uygulamanın sakıncalarını anlatmaya çalışıyoruz: 1. Kitapların uzun süre dayanacak şekilde hazırlanıp diğer ülkelerde olduğu gibi öğrencilere "ödünç" olarak verilip sonraki yıllarda da kullanılması, yılda 1 milyon 500 bin yetişkin çam ağacını kesilmekten kurtaracak, 2. Ödünç kitap uygulamasına geçilmesiyle, sadece üzerinde işlem yapılan kitapların alınması yoluna gidileceği için yılda en az 200 milyon TL tasarruf edilecek, 3. Öğrencilerde tasarruf ve çevreyi koruma bilinci gelişecek.

KAYBEDENİ OLMAYAN İHALE

Dahası var; İhale ile kitap alımı, aynı derse ait Talim ve Terbiye Kurulu onaylı onlarca kitaptan sadece birinin öğrenci ve öğretmenlerin önüne konup diğer kitapların seçenek dışı kalmasına neden oluyor. Bunun özeti şu: Talim Terbiye onaylı ve Tebliğler Dergisinde yayımlanmış ilköğretim 4. sınıfa yönelik özel yayınevine ait 11 matematik kitabı bulunuyor (Ayrıca Devletin de her derse yönelik bir kitabı MEB bugün ders kitabı ihalesi yapacak I var). Ancak devlet bu kitaplardan birini alıp öğrencilere dağıtacak, diğer 9 kitabın varlığından haberimiz bile olmayacak.

İşin garibi, ihalede bir yayınevinin kitabı alınacak ama bu kitaba ödenen paralar diğer dokuz kitabın sahibi yayınevleri tarafından paylaşılacak. Yani ihalede kaybeden yok, herkes kazanıyor. Sistemin işleyişini daha önce bu köşeden defalarca anlattım, bu nasıl olur diye merak edenleri, sayfamı tasarruflu kullanmak zorunda olduğum için arşivde aramaya yönlendirmek zorundayım.

BU ABDULKADİR YILMAZ 0 ABDULKADİR YILMAZ İSE

Yayınevleri hazırladıkları ders kitaplarını Talim ve Terbiye Kurulunun onayına sunar. Komisyonlarda incelenen taslak kitap, belli bir puanın (75) üzerinde değerlendirme notu aldıktan sonra Kurulun onayına sunulur. Kurul, Talim Terbiye Kurulu üyelerinden oluşan heyettir. Kitap hakkındaki nihai kararı bu kurul verir. Kurul üyelerinin özel yayınevleriyle yakınlık kurması hele hele ders kitabı yazması tuzun kokması anlamına gelir.

Konuyu uzatmadan soruma geçeyim: Milli Eğitim Bakanlığının 2011-2012 öğretim yılında okutulacak ders kitapları listesinde yer alan ve özel yaymevlerinden birine ait olan 6. sınıf matematik ders kitaplarından birinin yazarı olarak bir Kurul üyesinin adına rastladım. Ad benzerliği olabilir, fakat Kurul üyesinin matematik kitabı inceleyen komisyonlardan sorumlu matematik branşından biri olması benim gibi kuşkucu kişilerin "tatmin" edilmesini gerekli kılıyor.

Ders kitabı dediğimizde artık bir eğitim materyalinden söz etmiyoruz; söz konusu olan 300 milyon liralık büyüklüğe sahip bir sektör. Doğal olarak her yayıncı, devletin dağıttığı bu ranttan pay almaya çalışıyor. MEB 2009 İç Denetim Raporu'nu hazırlayan müfettişlerin ders kitaplarının kabul sürecinde "Rüşvet başta olmak üzere çok çeşitli menfaat ilişkilerinin kurumda konuşulmasından söz etmesi bundandır.

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'dan bir açıklama bekliyoruz. Çubukçu, bu Abdulkadir Yılmaz o Abdulkadir Yılmaz değil derse ancak "tatmin" oluruz.

Gençlik Muhalefetinin
CUMARTESİ günü Bursa'da Gençlik Muhalefetinin düzenlediği panelde "Nasıl bir eğitim istiyoruz?" sorusuna yanıt aradık. Son günlerde aldığımız panel davetlerinin ana konusunun bu soruya yanıt aramak olması rastlantı değil. Sistemin bunalttığı gençler çözüm arayışı içinde; özellikle üniversite ve liseli öğrenciler, mevcut sistemin "pasif yurttaşlık" dayatmasından yakınıyorlar.
Sistem içinde alternatifler üretmek zor; liberal politikaların satın alınan referansa dönüştürdüğü diplomaya ulaşmak, Gençlik Muhalefeti sonunda gelir dağılımındaki adaletsizliğe çözüm bulmaya zorluyor sizi.


Kestirme yolu tercih edip 'devrim yapalım' demek de bugünün sorunlarını aşmaya çalışanlar için tatmin edici bir yanıt değil. Fakat onlara mevcut durumu "iyileştirmek", "onarmak" ve "dönüştürmek" için kimi yollar öneriyorum: Önce eşitsizliklere, haksızlıklara, bizi pasifleştirmeye çalışan uygulamalara itiraz edelim diyorum; içinde bulunduğumuz toplumun "eleştirel ve aktif üyeleri" olmayı öneriyorum.


CHP seçim bildirgesinde eğitim (2)

GEÇEN haftaki yazımda parti programını esas alarak CHP'nin eğitimle ilgili projesini bilmediğimizi yazmıştım. Sıradan milletvekiliyken eğitim sorunlarıyla yakından ilgilendiğini bildiğim Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan olduktan sonra eğitime ilişkin bir proje de sunmamıştı. Acaba eğitim unutuldu mu diye düşünüp sormuştum bu soruyu.
Fakat gördük ki seçim bildirgesi hem suskun dönemi kapatacak kadar hem de sorularımıza yanıt oluşturacak kadar ayrıntılı.


Kemal Kılıçdaroğlu bir kez konuştu pir konuştu. Lafı evirip çevirmeden iktidara gelmeleri halinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini seçmeli dersler arasına alacaklarını açıkladı. Anadilinde eğitim veya öğretim konusunda da daha berrak. Kılıçdaroğlu'nun seçim beyannamesini açıkladıktan sonra katıldığı ilktv programında da kıvırtmanın yeni adı olan kendini "düzeltme", sözüne "açıklık getirme" gereği duymadan vaatlerinin ardında durduğuna tanık olduk.
Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına son vermesi, AYÖP'ün adını anarak atanamayan öğretmenlere atama sözü vermesi de seçim vaadinden çok bir sorunu çözmeye dönük proje gibi geldi bana.


Okulöncesi eğitimin iki yıla çıkartılıp zorunlu olması, çocuklara günlük süt ve yemek verilmesi de uygulanamaz projeler değil. Hatta ders kitaplarına ek olarak gelir düzeyi düşük ailelerden başlanmak üzere defter, kalem ve derslerde kullanımı zorunlu olan diğer eğitim materyallerinin ücretsiz verilmesi de projeye dahil edilmelidir.


Fakat CHP'nin "Çocuk Raporu"nda her doğan çocuk için aileyi çeyrek altınla ödüllendirilmesinden söz edilmesini anlamak zor. Elbette insanlar bir çeyrek altın için çocuk yapmaz. Ancak bu CHP'nin nüfus artışını teşvik etmeye çalıştığını gösterir. Umarım Başbakanın üç çocuk istemesi gibi bir politikaya dönüşmez. AB ortalamasının iki katı doğum oranına sahibiz, yetmiyor mu?



1906 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Ortaçağ'dan günümüze sınavlar - 15/05/2020
Galileo mu Sokrates mi?(!) - 01/05/2020
“Tabula rasa” - 24/04/2020
Eğitimi Wi-Fi’ye bağlamak - 17/04/2020
Okulun ihmal ettiği beceriler - 11/04/2020
İnanmak kötü bir şeydir! - 11/04/2020
Çocuklara felaketlerle mücadele eğitimi veriliyor mu? - 13/03/2020
"Başarısız" öğrenciler sınıfta kalsın mı geçsin mi? - 28/02/2020
Türkiye’nin Avrupa’ya gönderdiği öğretmen ve imamlar proselit mi ? - 23/02/2020
 Devamı